Müslüman Arnavutluk
Müslüman Arnavutluk  
  Ana Sayfa
  Hoş Geldiniz
  Hakkımızda
  Haberler
  Yazılar
  => Arnavutların Müslümanlığı Entegrasyona Engel Değil
  => Varlık ve Yokluk Arasında Arnavutlar ve İslam
  => İsmail Kadare’nin Filmi Osmanlı İmparatorluğu’nun Arnavutluk’taki Hatırasına Saldırıyor.
  => Avrupalı İslam’ın İnşasında Balkan Müslümanlarının Rolü
  => BALKANLARDA AMERİKAN DIŞ POLİTİKASI
  => Kosova Sırbistan mıdır ? Bir tarihçiye soralım
  => Krasniqi: Hedeflerimin Tümü Değil, Çoğu Gerçekleşti
  => Balkan Notları - Arnavutluk
  => Uluslararası Propaganda ve Bosna
  => Vatikan Kosovalı Müslümanların Peşinde
  => Kosova'nın Şerefine
  => KOSOVA RAPORU
  => ARNAVUTLAR "HİLAL" YÖNETİMİNİ İSTİYOR "HAÇ" DEĞİL
  => 1830’dan sonra Yunanlılar tarafından Müslümanlara uygulanan mezalim ve soykırım.
  Resimler
  Arnavutluk'ta Kim Kimdir
  Kosova'da Kim Kimdir
  Makedonya'da Kim Kimdir
  İletişim
  Ziyaretçi Defteri
  Anketler
  Uğrak Mekan
  İstatistik
  Forum
  Bağlantı Adresleri
  Duyurular
  Albüm
  Sadayı Millet
  Sosyal ve Kültürel Faaliyetler
  Video Linkleri
  Haber Kaynakları
  İslam Dünyası
  Edebiyat
Kaynak gösterilmek kaydıyla tüm yazı , resim ve görüntüler kullanılabilir
ARNAVUTLAR "HİLAL" YÖNETİMİNİ İSTİYOR "HAÇ" DEĞİL

 Aşağıdaki metin İngiliz Dışişleri Bakanlığının 1913 kataloglarından alınmıştır. 

ARNAVUTLAR “HİLAL” YÖNETİMİNİ İSTİYOR  “HAÇ” DEĞİL
 
 
F.O. Dokümanı
(1066 – 8 Ocak 1914) 339, 340, 341, 342.sayfalar
Manastır, 11 Aralık 1913, İngiltere temsilcisinin raporu
C. A. GREIG
 
Manastır’da, hala, Korça’ya dönüş vaktimizi bekliyoruz. Ama bu belirsiz bir vakit.  Size sıklıkla yazmak istedim ancak temel işler beni alıkoymadı. Bunun yanında, bu geçtiğimiz yıl gözlerimin neleri fark ettiğini (şahit olduğunu) açıklamaya cesaret edemedim.
 
O, Türk ordusunun Manastır’da yenildikten sonra Korça’ya girdiği yıldır. Onların  ölecek kadar aç olmalarına rağmen ancak para ile yiyecek satın almaları, hiçbir şeyi zorla almamaları bizi ne şaşırtmıştı.
 
Korça halkı onlara açlıklarını giderebilecekleri kadar verdi. Çoğu yiyecek bulamıyor, otlar ve köklerle besleniyordu. Böylesine büyük bir açlıkla bir ordunun düzenini koruması asla beklenecek bir şey değildi. Türk askeri yetkilileri kamu binalarına yerleştiler ve onları kullandılar. Özel mülkiyet tümüyle saygı görüyordu. Havanın çok kötü olmasına rağmen onlar köpekler gibi açık havada uyudular. Kayalıklar onların tek sığınağı ve batak toprak onların şiltesiydi. Hepsi geleceğin ne getireceğini bilme endişesindeydi. Farklı söylentiler yayılıyordu ama dış dünya ile bağlantı olmadığı için onları kontrol edemezdik. Korça halkı özgürleşmeyi umuyordu. Ama kimden?
 
Bir gece beklenmedik bir şekilde, beş altı saat sonra biten, tüfek atışlarıyla uyandık. Biz, Korça’nın yakınlarında bir yerde savaş olduğunu düşündük. Türk ordusunun kumandanı Cavit Paşa şehrin dışında üslenmişti ve az sayıdaki asker orayı korumak için ayrılıp çağa uygun donatılmış Yunan ordusuyla cesurca savaşmıştı. Orada genç bir Müslüman Arnavut’un trajik olayı da vardı ki o, Korça’nın iki saat kadar kuzeyindeki Plassa köyündeki bir minareden tüm cephanesi bitene kadar kahramanca savaştı. Yakalandıktan sonra tutuklamak yerine onun bedenini parçalıyor ve köpeklere atıyorlardı. Sonra tüm Plassa köyü yakılıp yıkıldı. Bu, Hıristiyan milletinin 20.yüzyılda ne yapabileceğini gösteriyordu.
 
Aynı gece Korça’nın küçük bir köyü olan Dishnica’nın Müslüman kadınları yanlarına çocuklarını ve yaşlı insanları alarak evlerinden çıkıp yalınayak, panik içinde bizim şehrimize kaçtılar. Onlar, onların komşuları olan ve Yunanlılar tarafından ele geçirilip anlatılmaz zulümler yapılan yakın köylerle aynı kadere gittiklerini biliyorlardı. Onların evleri yağmalanıyor, birçoğu yakılıyor ve kalanı yıkılıyordu.
 
Saatler boyu Arnavutlar, zavallıca şehre geldiler. Daha evvel hiç tanık olmadığım üzücü bir tabloydu. Hiç kimse halin gerçekliğini bunu görmeksizin hayal edemez.
 
İşgalcilerin orduları şehre girdiğinde haçlı bayraklarını barış ve mutluluk getireceğini uman Korça halkı tarafından karşılanıyordu. Ama olaylar çok yakın zamanda gösterdi ki onların bayrakları umduklarını değil bunun yerine, özellikle Müslüman Arnavut halka, zulümler ve yıkımlar getirdi.
 
Yağma malları, bizimle ilgili ordu tarafından yakılıp yıkılan birçok köyden getiriliyordu. Türk ordusunun kaldığı sürece özel mülke olan barış ve saygı işgalciler tarafından kaldırılıyordu. Onların yaptığı ilk şey Arnavut propagandası ve vatan haini olarak adlandırılan Arnavut unsuru yok etmekti. Onlar, Yunan olduğunu söylemeyen Arnavutları tutuklayıp öldürmeye ve sürgün etmeye başladılar.
 
Kamu binaları onları almaya yetmediği gibi isteyip istemediğine bakmaksızın özel evlere girdiler. Onlar, yapabildikleri her yerde hırsızlık yapıyorlardı. Ve bir Müslüman Arnavut hırsızlığa uğramaksızın oradan ayrılamıyordu. Daha sonra ordu yönetim emirleri açıkladı ki tüm halk Rumca konuşmalıydı. Çünkü, “Korça tamamıyla bir Helen şehriydi” ve tüm çaba bunu Avrupa’ya ispatlamaktı. Öyle ki, onlar sadece Büyük Güçler’e değil kendilerine de yalan söylediklerini biliyorlardı.
 
Süngü zoruyla kalabalık mitingler yapılıyor ve silahların gölgesinde, Londra’ya gönderilmek üzere imza toplanıyordu ki, böylelikle Arnavutluk’un eğitim ve politika merkezi Korça’nın Helen şehri olduğu ispatlansın.
 
Kalem, bizim zavallı halkımız arasında da yaygın olan, bu büyük acıyı ve hoşnutsuzluğu asla tasvir edemez. Bizim için tehlikeli vakit   Mr. Kenedy (O bir Amerikan misyoneridir ve Arnavut Okulu ile ilişkili olduğu için 24 saat içinde sınır dışı ediliyordu) ülkeden sınır dışı edildikten hemen sonra Easter Eve’deydi (Arnavut okulu). Düzenli ordular bizim okul binamızı çevrelediğinde bu bizim için büyük bir sürprizdi. Bu üç gün sürdü ve tüm arkadaşlarımız bizi canlı canlı yakmak istediklerine dair yayılan dedikodular sebebiyle bunu büyük bir endişe ile izlediler.
 
Yukarıda anlattığım olaylar aşağıda asla yazamayacağım acılarla kıyaslandığında ehemmiyetsizdir. Kendisini Hıristiyan olarak isimlendiren dünya böyle bir barbarlık ve açgözlülüğün kendi kardeşlerinden sadır olmasından dolayı şaşırmak zorundadır. Biz Türklerden ne beklediysek ‘Hıristiyanlar’dan fazlasıyla bulduk. Uzun yıllardır mücadele ettiğimiz özgürlük ve barış yerine (Arnavut okulu Türk hükümetinden 20 yıldır büyük muhalefet görüyordu) onlar, sınırsız arzular ve acılarla ki, bizim işgal ettiğimiz yerler için büyük bir felakettir, kendi “medeniyet”lerinin bütün alçaltıcı unsurlarını getirdiler.
 
Evet, Müttefikler bizim milletimizin yıkımı ve zararı için savaştılar ve ben açık gerçeği söylediğimde o, şaşırtıcıdır: Şu an Sırp ve Yunan bayrakları altında olanlar Hilal yönetimini istiyorlar, Haç değil.
 
İngilizceden tercüme eden Gürkan Biçen
 
Arşiv belgesini gün ışığına çıkaran tarihçi Olsi Jazexhı’ya teşekkürler.
Kim Allah'ı, Resûlü'nü ve iman edenleri dost edinirse, hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar, Allah'ın taraftarlarıdır.  
 

Arnavut kimliğinin oluşumunda İslam'ın önemli bir unsur olduğunu düşünüyor musunuz?
Evet
Hayır

(Sonucu göster)


 
Hadis Külliyatından  
  "Kim kâfir olan dokuz atasını onlarla izzet ve şeref kazanmak düşüncesiyle
sayarsa, cehennemde onların onuncusu olur." (Ahmed bin Hanbel, 5/128)

"Bir kısım insanlar vardır ki, cehennem kömüründen başka bir şey olmayan adamlarla iftihar ederler, övünürler. İşte bunlar ya bu övünmeden vazgeçerler, ya da Allah nezdinde, pisliği burunlarıyla yuvarlayan pislik böceklerinden daha değersiz olurlar." (Ahmed bin Hanbel, 2/524; Ebû Dâvud, Edeb 111)

Müslüman cemaatten ayrılan ve itaat yolunu terketmiş olarak ölen kimsenin ölümü, câhiliyye ölümüdür. Ümmetime karşı harekete geçerek mü'minin imanına saygı duymaksızın ve sözleşmeli bulunduğu kimseye karşı olan ahdine vefâ göstermeksizin suçlusuyla suçsuzuyla bütün ümmetimi vurmaya kalkışan kimse Benim ümmetimden değildir. Asabiyet/ırkçılık duygusuyla öfkelenen, asabiyet uğruna savaşırken yahut ırkçılık dâvâsı güderken körü körüne açılmış bir bayrak altında ölen kimsenin ölümü câhiliyye ölümüdür." (Müslim, İmâre 57; Nesâî, Tahrim 27; İbn Mâce, Fiten 7; Ahmed bin Hanbel, 2/306, 488.

"Bir kimseyi ameli geri bırakmışsa, nesebi, soyu onu kurtaramaz, yükseltemez, ilerletemez." (İbn Mâce, Mukaddime 17, hadis no: 225)
 
Safahat'tan  
  Nerde olsam çıkıyor karsıma bir kanlı ova...
Sen misin, yoksa hayâlin mi? Vefâsız Kosova!
Hani binlerce mefâhirdi senin her adımın?
Hani sînende yarıp geçtigi yol "Yıldırım"ın?
Hani asker? Hani kalbinde yatan sâh-ı sehîd?
Ah o kurbân-ı zafer nerde bugün? Nerde o iyd?
Söyle, Meshed, öpeyim secde edip topragını:
Yok mudur sende Murâd'ın iki üç damla kanı?
Âh Meshed! O ne? Sâhandaki meyhâne midir?
Kandilin, görmüyorum, nerde? Su peymâne midir?
Ya harîminde yatan sapkalı sarhoslar kim?
Yoksa yanlıs mı? Hayır, söyleme, bildim... Bildim!
 
Bugün 16 ziyaretçi (19 klik) buradaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol